Küçük yaşta yetim kalan Leila L., Berg İmparatorluğu’ndaki Arvis malikânesinde bahçıvanlık yapan amcası Bill’in yanına taşındığında, kendini dünyanın en şanslı kızı gibi hisseder. Arvis ona göre bir cennettir; uçsuz bucaksız ormanları keşfetmeye bayılır ve gördüğü her güzelliği, özellikle de kuşları, defterine kaydeder. Kuşların yumurtadan çıkıp büyüyüşünü izlemek ona tarifsiz bir mutluluk verir.
Ancak Arvis’in genç ve yakışıklı lordu Dük Herhardt, kuşlara olan ilgisini bambaşka bir sebeple besler; onun için kuşları avlamak zorlu ama keyifli bir oyundur. Leila’ya olan ilgisi de farklı değildir; onu üzmek ve gözyaşlarını görmekten garip bir haz alır. Şimdi Leila bir yol ayrımındadır: Eğer o sevimli kuş altın bir kafese hapsedilirse, özgürlüğü mü yoksa lüks dolu bir hayatı mı seçecektir?